Peygamberimiz (s.a.v) döneminde canımız Mescid-i Aksâ ve Beytü’l-Makdis şehri Latince “Aelia Capitolina” adıyla biliniyormuş. Siz de benim gibi telaffuz edemediniz değil mi? Bu ismi en komik şekilde Mehmet Esmer Dayım söylüyor bence. J Sessizce gülmeye devam edebiliriz. Beytü’l-Makdis şehri 15/637 yılında Müslümanlar tarafından fethedilinceye kadar Bizans İmparatorluğu’nun Filistin (Palaestina Prima) eyaleti topraklarında kalmış. Bu süreçte kısa bir dönem Fârisîler’in hâkimiyetine geçen şehri 628 yılında Herakliyus yeniden ele geçirmiş.
Bu dönemde Mescid-i Aksâ’nın geçirdiği hadiseler arasında en önemlisi isrâ ve miraç olayıdır. Bu hadise, başına gelen sıkıntılı günler sonrasında sevgili Peygamberimiz (s.a.v) için bir teselli vesilesi olmuştur. Allah Teâlâ onu Burak adlı binek ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yürütmüş ve oradan da namaz farzını almak üzere gökyüzüne yükseltmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu olay şu şekilde ifade edilmektedir: “Bir gece kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsrâ, 1)
İsrâ olayı, hicret-i nebevîden kısa süre önce meydana gelmiştir (Rivayetler bir yıl veya altı ay arasında değişmektedir.) O dönemde Mescid-i Aksâ, Fârisîler’in kontrolü altında bulunuyormuş. Haydi gözlerimizi kapayalım ve hayalimizde biz de miracı yaşayalım. Hazır mıyız arkadaşlar şimdi o sahneyi izlemeye? Hooopppp! İşte bir gecenin karanlığına kurulmuş sahneye misafir oluyoruz. Ah Mekke ne kadar da sessiz ve gizemlisin. Şiişşt fısıltı ile konuşalım ve sadece izleyelim. İşte geliyoorr, Allah Resulü (s.a.v) geliyor. Aman! SubhanAllah nasıl bir güzelliktir öyle. Boyunu gördünüz mü? Sizce kaç cm boyu peygamberimizin? Rakamlarla bilemem belki ama
Şöyle tarif edebilirim, boyu ne uzun ne kısa. Gözlerine bakın! İri ve simsiyah. Kirpikleri uzun ve sık. Ah ne kadar da güzel kirpikleri var canım Efendimizin (s.a.v) değil mi arkadaşlar? Keşke bir kerecik öpebilsek kirpiklerinden… Aydan daha parlak ışık saçan yüz! Sanırım ay, ışığını efendimizin yüzündeki nurdan alıyor arkadaşlar. Bakın bakın! Burak atı sanırım o. Aaa ne kadar da güzel. Kanatları olan bir at ilk defa gördüm. Uuuu ne kadar da hızlı. Peygamber Efendimizi (s.a.v) aldı ve kayboldu. Burak’ın nasıl bir binek olduğunun detaylarını göremedik bile hızından. Haydi arkadaşlar, yetişelim biz de. Kapayalım gözlerimizi. Bir, iki, üç. Hooop! Açabiliriz gözümüzü. Ahh işte nazlı Aksa’mız! Nasıl da büyüleyici görünüyor. Bakın, bakın! Orada yürüyen sanırım Peygamber Efendimiz (s.a.v). Burak’ı bir duvara bağlıyor. Bir sürü insan daha var Aksa’nın içinde. Efendimiz (s.a.v) onlarla selamlaşıyor. Yoksa bu gördüklerimiz diğer peygamberler mi? SubhanAllah! Nasıl güzel bir sahne bu. Sanki cennetteyiz ve tüm peygamberler buluşmuşlar. Şimdi namaza duruyorlar ve en önde Efendimiz (s.a.v). Namazı o kıldıracak belli ki. Haydi arkadaşlar vakit kaybetmeyelim, sessizce en arkalarına duralım bizde. İşte beklenen sahne geldi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) giderek kayboluyor. Göğün karanlığında işte yok oldu. İnsanlar buna neden inanmakta zorlanıyorlar bir türlü anlam veremiyorum. Bakın gözümüzü kapadık ve bizde alemleri seyran eyledik. Biz çocuklar olarak buna inandık ve iman ettik. Canım Efendim (s.a.v) bakın dönüyor bile. Burak’a bindi yeniden ve Mekke’ye ışınlandı bile.
Peygamberimiz (s.a.v) isrâ ve miraçtan döndüğünde kavmine bu yolculuğu haber verdi. Ancak onun anlattıklarını yalanladılar ve ondan Mescid-i Aksâ’yı anlatmasını istediler. Câbir bin Abdullah (r.a), Allah Resûlü’nün şöyle dediğini aktarmaktadır: “Kureyş beni yalanlayınca bir taşın üzerine çıktım. Allah Beytü’l-Makdis’i benim gözümün önüne getirdi. Ben de onun alametlerini onlara bakarak haber verdim.”11 Bir başka rivayette ise “Ben taşın üzerindeyken ve Kureyş bana isrâ hakkında sorarken beni gördün. Bana Beytü’l-Makdis’ten bilmediğim şeyleri sordular. Daha önce hiç düşmediğim kadar büyük bir sıkıntıya düştüm. Sonra Allah onu benim gözümün önüne getirdi ve sordukları her şeyi onlara haber verdim”12 buyurmuştur.
Efendimiz (s.a.v) döneminde Mescid-i Aksâ, kıblenin Mekke-i Mükerreme’ye çevrilmesi öncesinde hem Mekke’de hem de Medine’de oldukları sırada Müslümanlar’ın kıblesiydi. İbni Abbâs (r.a), “Allah Resûlü Mekke’deyken Kâbe’yi önüne alarak Beytü’l-Makdis’e doğru namaz kılardı. Medine’ye hicret ettikten sonra on altı ay daha bu yöne doğru kıldıktan sonra kıble Kâbe’ye çevrildi” buyurmaktadır.
Kıblenin Kâbe’ye çevrilmesi Müslümanlar’ın gözünde Mescid-i Aksâ’nın değerini düşürmemiştir. Efendimiz’in (s.a.v) hayatı boyunca Mescid-i Ak sâ’ya duyulan sevgi ve saygı Müslümanlar arasında devam etmiştir. Hadis-i şeriflerden ve Efendimiz’in (s.a.v) hayatından varit olan rivayetler bunu göstermektedir. Zira Mescid-i Aksâ’nın fazileti hakkında “yolculuk yapılacak mescidler den biri olduğu”, “ne güzel namazgâh”, “mahşer yeri” ve diğer birçok fazile ti belirten hadis-i şerifler varittir.