SULTAN ABDÜLHAMİD-İ SANİ
Sultan 2. Abdülhamid Hân Hayatı (1842-1918) ve Saltanat Dönemi (1876-1908)
Pek sevgili Dedemiz Sultan II.Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya geldi. Osmanlı Sultanlarının otuz dördüncüsü, İslâm halîfelerinin doksan dokuzuncusudur. Bu rakamları unutmamak için ben şöyle bir kodlama yaptım. 34 İstanbul’un plakası. Zaten Dedemiz Abdülhmid Han’ın da imparatorluğunu yönettiği şehir İstanbul’du. 99 rakamını da Esmaül Hüsna ile kodladım.
34plaka İstanbul = 34. Padişah
99 Esmaül Hüsna = Halifelerin 99.su
ABDÜLHAMİD HAN DEDEMİZ
Dedemizin Babası Sultan Abdülmecid, annesi Tîrimüjgân Kadınefendi’dir. On bir yaşında annesini kaybettiği için, babasının emriyle, hiç çocuğu olmayan Piristû Kadınefendi kendisine annelik etti. Tıpkı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) gibi değil mi?
Anne sevgisinden mahrum oluşu, babasının padişahlık makamından dolayı kendisine karşı mesafeli davranması onu çocuk yaşından itibaren yalnızlığa mahkûm etmiştir. Daha genç yaşta zekâsı ve siyâsî kâbiliyetleri görüldüğünden amcası Sultan Abdülazîz Han, Mısır ve Avrupa seyâhatlerinde onu da yanında götürmüştür. Dedemiz Abdülhamid Han hayatı boyunca hangi yeniliklere imza atmış, göz atalım.
Son derece yoğun, yorgun ve çileli bir ömürden sonra Abdülhamîd Han Dedemiz, yetmiş yedi yaşında 10 Şubat 1918’de rahmet-i Rahmân’a kavuştu. Cenazesi Topkapı Sarayı’na nakledilerek teçhiz ve tekfini orada yapıldı. Sultan Reşad’ın iradesiyle, ölümünün ertesi günü padişahlara mahsus muazzam bir törenle Divanyolu’ndaki II. Mahmud Türbesi’ne defnedildi.
Sultan Abdülhamid halifelik makamına yakışır iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir kimse idi. Dindardı, hayır yapmasını severdi. Kan dökülmesinden asla hoşlanmazdı. Kimsenin rızkına mâni olmak istemez, yurt dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasî muhaliflerine dahi maaş bağlatırdı.
Çok nâzik idi. Herkesin gönlünü almasını bilirdi. Fevkalâde bir zekâ ve hâfızaya sahipti. Bir defa gördüğü veya sesini işittiği kişiyi aslâ unutmadığına dâir kaynaklarda sayısız misâller vardır. O’nun en büyük talihsizliği, devleti çok kötü şartlar altında eline almış olmasıdır. Buna rağmen hiç yılmadan, bıkmadan büyük bir îmân, müthiş bir zekâ, sabır ve büyük bir mahâretle devleti, otuz üç sene ciddî bir kayba uğratmadan idâre etmiştir.
Mekânı cennet olsun!..
Sultan II. Abdülhamid Han ve Filistin Meselesi
XIX. yüzyılın son çeyreğine gelinceye kadar Osmanlı Devleti'nin gündeminde Yahudi bağlantılı bir Filistin meselesi yoktu. Bu döneme, hatta devletin yıkılışına kadar Osmanlı Devleti'nin Filistin toprakları dışında bulunan bölgelerindeki Yahudiler rahat bir azınlık olarak yaşadılar. Osmanlı Devleti sınırları içerisinde herhangi bir bölgede çoğunluğu oluşturmadıklarından ve ayrılıkçı bir hareket de geliştirmediklerinden Osmanlı tebaasından olan Yahudilerle devletin ciddi bir sıkıntısı olmamıştı. Bu durum 93 Harbi'nden hemen sonra ısrarla Filistin'e yerleşmek isteyen yabancı uyruklu Yahudilerin giderek artmasıyla değişmeye başladı.
Yahûdilerin Filistin için örgütlü olarak çalışmalarını 1861 tarihine kadar götürebiliriz. Bu tarihte İngiltere ve Fransa’da kurdukları cemiyetlerle, Yahûdîleri koruma ve Filistin’i Yahudi ülkesi yapabilme faaliyetlerine başlamışlar ve fikirde kalan bu hareketlerini 1882 tarihlerinden itibaren iki yolla eyleme dönüştürmüşlerdir.
Birincisi Filistin’e göçler ve yerleşme çabalarıdır. İkinci sebep ise 1877-18778 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi)’ndan sonra, siyonistlerin Filistin’i yurt yapma düşüncesi ile uluslararası düzeyde girişimlerde bulunmalarıdır. Yahudilerin bu girişimlerine tepki olarak, Osmanlı devlet erkanı Filistin’e yapılacak Yahûdî göçünün var olan düzeni bozacağını düşünmüş ve Padişah İkinci Abdülhamid ve diğer devlet ricali Filistin topraklarında Yahûdî yerleşimine karşı engel olma siyasetini uygulamışlardır.
Sultan II. Abdülhamid, 1876-1909 tarihleri arasındaki saltanatı süresince Filistin ve kutsal topraklar üzerinde özellikle Yahudiler tarafından oynanan oyunlara dikkatle yaklaşmıştır. Bu sebeple tahta çıkışının ilk yıllarından itibaren Yahudilerin Kudüs ve civarında sürekli ikametini yasaklayan fermanlar çıkarmıştır. Siyonistler Filistin’e yerleşmek için attıkları her adımın karşısında Dedemiz Sultan II. Abdülhamid’i bulmuşlardır. Filistin’de bir Yahudi devleti kurma gayesinin gerçekleşmesi yolunda bölgedeki Yahudi nüfusunu arttırmak için ilk etapta buraya göçü sağlamaya çalışmışlardır. Sultan İkinci Abdülhamid Han, Yahudilerin bu tehlikeli niyetini sezdiği için 1882 yılında hac maksadı dışında hiçbir Yahudinin Kudüs’e sokulmamasını emretmişti.
Lakin Yahudilerin yerli taşeronlar kullanarak gizli gizli arazi satın aldıklarını öğrenince 5 Mart 1883 tarihli bir kanunla bu gizli satışlar iptal edilmiş, oraya gönderilen heyetlerle Yahudilerin maksatları ve nihai hedefleri üzerine Filistin ahâlisi bilinçlendirilmiştir. Yine de satmak isteyenlerin arazisi Sultan II. Abdülhamid nâmına satın alınmaya başlanmıştır. 1883’te çıkarılan bir irade-i seniyye ile de Yahudilere mülk satışı yasaklanmıştır. Ayrıca padişah Hazine-i Hassa’daki şahsi mal varlığı ile Filistin’de mümkün olduğu kadar fazla toprak alarak, Yahudilerin toprak satın almalarını engellemeye çalışmıştır. Ancak Yahudiler, Filistin’e doğrudan yerleşmenin mümkün olmadığını anlayınca hileli yollara başvurmuşlardır. Rus ve Doğu Avrupa Musevileri Almanya, Avusturya veya İngiltere’ye uğrayıp bu devletlerin vatandaşlığına geçtikten sonra Filistin’e sızmışlardır.
Abdülhamid döneminde Filistin’e Yahudi yerleştirilmesine karşılık olarak Osmanlı Devleti’ne yapılan tüm teklifler reddedilmiştir. Çünkü II. Abdülhamid, Theodor Herzl’in amacını çok iyi biliyordu. Onun Yahudi devleti isimli eserini Türkçe’ye çevirtmiş, siyonistlerin gerçek fikirlerinin ne olduğunu çoktan öğrenmiştir. Zira siyonistlerin esas amacı bağımsız bir devlet kurmaktı. Hatta diğer bölgelere de el atmaları kaçınılmazdı. Filistin gibi küçük bir bölgenin milyonlarca Yahudiye yetmeyeceği ortada idi. Padişahın elinde bulunan raporlar, Yahudilerin Filistin’e geldiklerinde toprakla, tarımla uğraşmayacaklarını, devlet kurmak amacında olduklarını gösteriyordu.
Pek sevgili arkadaşlar, cennet mekan Abdülhamid Han Dedemizin tarihte bir sahnesine tanık olmayı ben çok isterim. Siz de bana katılmak ister misiniz? Zira görmeden çok sevdik onu. Zaten biz ümmetler görmeden sevmeye Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v) sevmekten alışığız. Haydi öyleyse gözlerimizi kapayalım ve hayal yolcuğuna çıkalım. Bir, iki, üç. Hoopp. Evet, sessizliği sağlayalım arkadaşlar. Neredeyiz acaba? Aaa şu odanın muhteşemliğine bakın. Camlar ne kadar da uzun öyle. Şu perdelerden kaydırak bile yapabiliriz. Avizeden saçılan ışıklara bakar mısınız? Her yere ne de güzel yansıyor. Suphanallah! Ne kadar fazla kitap var burada! Bunların hepsini okumuş mudur acaba dedemiz? Eminim okumuştur. O çok zekiymiş. Annem anlatmıştı, Prens Bismarch “Dünyada yüz gram akıl varsa, bunun doksan gramı Abdülhamid’de, beş gramı bende, beş gramı da diğer siyasilerdedir.” demiş. Yaa şaşırdınız değil mi? Onun hakkında şaşıracağımız daha nice bilgiler var eminim. Haydi yürümeye devam edelim arkadaşlar. Onu bulalım.
Theodor Herzl:
Abdülhamid Han:
Dedemiz nasıl da celallendi öyle. Theodor gittiğine göre, hemen yanına gidelim ve sakinleştirelim onu.
Ah sevgili arkadaşlar, nasıl da güzel ve cesaretli bir dedemiz varmış bizim. Tek başına birçok zorluğa göğüs germiş. Nasıl da yalnızlığa mahkum edilmiş, okuyalım ve öğrenelim.
Herzl, Sultan’ın bütün redlerine rağmen Filistin üzerinde ısrarını sürdürür. En sonunda anlar ki, II. Abdülhamid iş başında kaldığı sürece Siyonist emel gerçekleşemeyecektir. Sultan II. Abdülhamid’in reddinden sonra Herzl’in yazdıklarından Siyonizmin gerçekleşmesi için iki yolun tutulacağı anlaşılmaktadır.
Birincisi, Sultan’a karşı Meşrutiyet’in yeniden ilanı mücadelesini veren Jön Türklerin desteklenip, Meşrutiyet ilanı ile Sultan’ın iktidarının zayıflatılması ve Meşrutiyet rejiminin hürriyet ve serbesti ortamından faydalanarak kurulacak yeni iktidarla Filistin pazarlığına oturmak ve Siyonizmi böylece gerçekleştirmek; ikincisi ise, Meşrutiyet iktidarları da Sultan II. Abdülhamid gibi ret cevabı verirlerse, Osmanlı’nın dağıtılmasına çalışmaktır. II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmanın yolunu aramaya başlayan Yahudiler bu amaçla, Jön Türk grubu içine sızmışlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde rolü bulunan Emmanuel Carasso’yu kendi taraflarına çekerek kullanmışlardır. Sultan Abdülhamid’e karşı cephe alan bazı Osmanlı Yahudileri, Mısır’a giderek, orada bir cemiyet kurup Abdülhamid’e karşı muhalefetlerini sürdürmüşlerdir. Avrupa’daki Jön Türkler ile de irtibat kuran Mısırlı Yahudiler, daha çok basın yoluyla çalışarak, dışarıda basılan rejim karşıtı gazete ve mecmuaların Osmanlı’ya girişini sağlamaya çalışmışlardır. Sultan Abdülhamid’e karşı yapılan en büyük toplantılardan biri de 1907 yılında yapılan Jön Türk Kongresi idi.
Bu kongreye Ermenilerden sonra Yahudiler de katılmışlardır. Bu cemiyetin asıl kurucusu, İstanbul Darülfunun’da Profesör olan Avram Galanti idi. Jön Türklere akıl hocalığı yapan diğer bir Yahudi de Arminius Vambery idi. Sultan Abdülhamid’in sağlığında Filistin’e giremeyeceklerini anlayan Yahudiler, Osmanlı’nın yıkılması için birçok entrikalar çevirmişlerdir.
Abdülhmid’in tüm titizliğine ve Osmanlı hükümetinin Filistin'e Yahudi yerleşimini engelleme konusunda aldığı tedbirlere rağmen Siyonistler, binlerce Yahudiyi Filistin’e yerleştirmeyi başarmışlardır. Sultan Abdülhamid’in halinin ardından iktidara gelen İttihat ve Terakki yönetimi, Sultan II. Abdülhamid’in yasaklamış olduğu Filistin’e Musevi göçünü serbest bıraktı. Serbestlikten yararlanmak isteyen Siyonistlerin esas amaçlarının Filistin’de bağımsız bir devlet kurmak olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Almanca olarak yazılan ve 1909 tarihinde basılan “İsrail Vatanı” isimli eserde, bunu açıkça ortaya koymuşlardı. Sultan Abdülhamid’i tahttan indirip iktidarı ele geçiren İttihatçılar, önce hazine-i hassa topraklarını devletleştirdiler. Filistin’e Yahudî iskânına da müsaade ettiler. İttihatçılar iktidara gelişlerinde Yahudilerden birçok yardım görmüşlerdi. İttihatçıların içinde de çok sayıda Yahudi vardı. Yahudî banker Emmanuel Carasso, Sultan Hamid’e tahttan indirildiğini tebliğ eden heyette idi.
Netice itibariyle II. Abdülhamid’in Filistin’de bir Siyonist devletin kurulmasının önünde en büyük engel olduğu anlaşılmaktadır. 33 yıl boyunca yönettiği devlette Filistin bölgesindeki nüfus değişimine ısrarlı bir şekilde engel olmaya çalışmıştır. Abdülhamid Han’ın 1909’da devrilmesinin akabinde İttihat ve Terakki döneminde Yahudi göçleri hız kazanmıştır; 8 yıl sonra da 1917 yılı Kudüs için bir kader yılı olmuştur. 2 Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu ile İngiltere, Yahudilerin bölgede siyasî bir varlık oluşturmalarını destekleyeceğini açıkladı. 11 Aralık 1917’dede İngiliz askerleri Kudüs’e girdi. İngiliz işgali, Kudüs’teki sadece Haçlı işgaliyle kesintiye uğrayan yaklaşık 1200 yıllık Müslüman yönetimini de sona erdirdi. Aralık 1917’den itibaren Kudüs giderek İslâmî karakterini yitirmeye başladı. Bu dönemde yerli nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Hristiyan Arapların yerine yeni gelen Yahudiler yerleştirildi. Kudüs 1917-1920 yılları arasında İngiliz askerî yönetiminde kaldı.
Sultan İkinci Abdülhamid Hân’ın Filistin’e Yaptığı Bazı Hizmetleri
Sultan Abdülhamid döneminde kutsal şehirde pek çok imar ve tamir faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Ayrıca şehrin alt yapısı ve su tesisatıyla ilgili yapılar elden geçirilmiş, Kayıtbay Sebili olarak bilinen sebil tamir edilmiş ve Halil Kapısının karşısında inşa edilmiştir (1907). Halil Kapısının üstüne aynı yıl bir saat kulesi kurulmuştur.
Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilen şehrin ve etrafındaki bölgelerin ekonomik canlanmasında büyük etkisi bulunan projelerden birisi de Kudüs ile Yafa arasında yaklaşık 86,630 km uzunluğunda demiryolu yapılmasıdır. Demiryolu inşasına 1890 yılında başlanmış, 1892’de bitirilmiş, aynı yıl hizmete açılmıştır. Ayrıca, Osmanlı Devleti Kudüs’te bir yol ağı kurmuş ve kutsal şehri Filistin’in orta ve güney bölgelerindeki Ramallah, Beytüllahim, El-Halil ve Eriha gibi şehirlerle birbirine bağlamıştır. 19. asrın başından itibaren Kudüs belediyesi sağlık hizmetlerini iyileştirmek için büyük çaba harcamıştır.
1892 yılında Belediye Hastanesinin açılması da bu alanda yapılan faaliyetleri arasındadır. 1892 yılında şehrin ortasında Yafa caddesinde bir park açılmıştır. 20. Asrın başlamasıyla şehirdeki kültürel faaliyetler de artmıştır. Eski eserler müzesi açılmış. M. 1901’de Halil Kapısı yakınında bir tiyatro kurulmuş, bu tiyatroda Arapça, Türkçe, Fransızca oyunlar sahnelenmeye başlamıştır. Kubbestü’s Sahra’nın dış cephesinin restorasyonunu yaptırmış, cami dış cephesinin üzerindeki çinilerin bir ucundan bir ucuna Yasin süresini yazdırmıştır.
Dedemiz Sultan Abdülhamid’in tahta çıkışının 25’inci yılı şerefine, 1901’den itibaren, imparatorluğun birçok önemli şehrinde saat kuleleri inşa edilmişti. Hepsi de mimari açıdan birbirinden farklı özelliklere ve güzelliklere sahip bu saat kulelerinden altısı Filistin topraklarında yapıldı. Kudüs, Yafa, Akkâ, Hayfa, Safed ve Nablus şehirleri, nüfus yoğunlukları ve sembolik önemleri nedeniyle tercih edilmişti. İngilizlerin şehrin estetik dokusuyla uyuşmadığı gerekçesiyle yıktığı Kudüs’teki hariç, diğer saat kuleleri günümüzde de mevcudiyetlerini korumaktadır.
Kaynaklar
TDV İslam Ansiklopedisi, Müellif: Cevdet Küçük
“Sultan Abdülhamid Han’ın Filistin Hassasiyeti”
Yüzakı Dergisi, Mücahid Bulut , “II. ABDÜLHAMİD HÂN’IN YETİMİ KUDÜS”
Ekrem Buğra Ekinci , “SULTAN HAMİD'İN TAHTINA MÂL OLAN FİLİSTİN”
Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, Ziya Polat, “Yahudilerin II. Abdülhamid Döneminde Filistin’e Göç Girişimleri ve Oliphant’ın Siyonist Koloni Talebi”
Hasan Karaköse , “Filistin ve Kudüs Meselesine Genel Bir Bakış (XIX. Yüzyılın Ortasından XX. Yüzyıl Ortalarına Kadar)”
Doç. Dr. Ş. Tufan Buzpınar, “II. Abdülhamid Döneminde Filistin'e Yahudi Göçü Meselesi (1878-1908) / Doç. Dr. Ş. Tufan Buzpınar”
Saliha Gümüş, Yüksek Lisans Tezi, “II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE FİLİSTİN POLİTİKASI”